Karanlık Mod
27-04-2024
Logo
Ders 05: Ulûhiyette Tevhid
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize ٢ verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.

Allah’a İman Ne gerektirir?

Değerli kardeşlerim, Akaid derslerimizin beşincisine başlıyoruz. Önceki dersimizin konusu şöyleydi: Alemlerin Rabbi olan Allah’a nasıl iman etmeliyiz? Göklerin ve yerlerin Rabbine nasıl iman etmeliyiz? Allah Azze ve Celle’nin yerleri ve gökleri genişlettiğine nasıl inanırız? Veren, alan, yasaklayan, yücelten, alçaltan Allah Teala güzel isimlerin, yüce sıfatların sahibidir.
Allah’ın varlığı, birliği, mükemmelliği, rububiyyeti ve fiilleri hakkındaki hadisler, Alemlerin Rabbi olan Allah’a imanın gerektirdiği şeyler… Fakat bu iman, Allah’ın yaratan, yetiştiren, yönlendiren olarak iman etmektir. O Allah ki, dönüşümüz O’nadır, O (c.c.) bizim için genişliği yerler ve gökler kadar olan cenneti yarattı, her şey O’nun kudretindedir, O’ndan başka kimse veremez, alamaz, engelleyemez, yüceltip alçaltamaz, O’ndan başa izzetli kılacak, zelil edecek olan yoktur. Peki bu iman neleri gerektirir?
Bu dersimizin konusu bu. Allah’a kulluk etmemiz, O’na yönelmemiz, sadece ona ibadet etmemiz, sadece Allah’a kulluk etmemiz şarttır. “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” Öyleyse sadece Allah’a kulluk etmelisiniz. Yani gizli açık her türlü ibadeti Allah’a has kılmalısınız. Şuna kesin olarak inanmalısınız: Allah Teala ibadet ve kulluğa tek layık olandır. Yani Allah’tan başka ilah yoktur. Hakkıyla ibadet edilmeye layık olacak olan tek Allah’tır. Her zaman bir hakikat vardır. Fakat senin buradaki tavrın ve konumun nedir? Bunun için sen ne yapmalısın?

﴾ قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ ﴿

[ 6 :سورة فصلت الآية ]

﴾ “De ki: "Ben de sizin gibi bir beşerim. Bana vahyolunuyor ki, sizin ilahınız, bir tek ilahtır.”  ﴿

[ Fussilet Suresi: 6 ]

Allah’a yaratıcı olarak, eğitici, yönlendirici olarak, varlığında, sıfatlarında, isimlerinde tek olduğuna iman etmen gerekir. Allah’a tüm kemalatı ile kulluk etmeli, O’na yönelmeli, sadece O’na ibadet etmeli, O’na tevekkül etmeli, O’ndan yardım istemeli, O’ndan istemeli, af dilemelisiniz. Öyleyse alemlerin Rabbi olan Allah’a imanın gereklilikleri; Gizli açık her türlü ibadette Allah’a yönelmek, sadece ibadet ve kulluğa layık olan Allah’a inanmaktır. 
Değerli kardeşlerim, La ilahe illallah sözü sadece Allah’a ibadet etmeyi, Allah’ın rububiyyetine iman etmeyi gerektirir. Yani iman olmadan ibadet etmenin bir anlamı yoktur. Sadece O’nun Rab oluşuna iman ettiğinde de kulluk etmiş sayılmazsınız. Allah’ın ilahlığına, O’nun sadece ibadet ve kulluğa layık olduğuna iman ettiğinizde bu Allah’ın Rab olduğuna da iman etmeniz gerekir. Aksi sahih değildir.

Allah Teala neden varlıkları yarattı ve peygamberler gönderdi?

Değerli kardeşlerim, Allah Teala kulluk ve ibadette Tevhid için varlığı yarattı, peygamberler gönderdi, kitaplar indirdi. Bunun için insanlar müminler ve kafirler olarak ikiye ayrıldı. Genişliği yeryüzü ve gökler kadar olan cennete mutlu olacak olanlar ve azabı bitmeyecek olan cehennemde bedbaht olanlar olarak ikiye ayrıldı. Bizi yaratmasının sebebi Allah’a kulluk etmemizdir. Ama kulluk etme fiilinden her birimiz şunu anlamalıyız: Allah’a itaat etmeliyiz bu doğru. Allah’a itaat etmeliyiz, fakat itaat hedef değildir, o dünya ve ahirette mutluluğumuza vesiledir. Allah bizi onunla mutlu olmamız için yarattı. Bize de kulluk etmemizi emretti. Bu dinin tam özeti şudur: O’nu tanır, kulluk eder, O’na kulluk ederek dünya ve ahirette mutlu oluruz. Dolayısıyla kulluk gönüllü bir itaattir. Kalben bir muhabbetle bütünleşmiş bir itaat. Temeli yakîn bir marifettir ki bu bizi ebedi saadete götürecektir.

Şu ayetin içeriği nedir?

Değerli kardeşlerim, şu ayet neredeyse dinin tamamının sıkıştırılıp anlatıldığı bir ayettir:

﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿

[  25: سورة الأنبياء الآية ]

﴾ Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. ﴿

[  Enbiya Suresi: 25 ]

Göklerden indirilen peygamberliklerin tamamının içeriği ibadet içeriklidir. Allah’tan başka kulluk edilecek hiçbir şey yoktur. Sadece O’na ibadet ve kulluk etmeliyiz. Bu kuran ayetlerinin çoğunda tüm peygamberlerin dilinden tekrar edilmiştir.

﴾ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ ﴿

[ سورة الأعراف الآية: 59 ]

﴾ Ey halkım! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur” dedi. ﴿

[ Araf Suresi: 59 ]

Kulluk ve ibadeti sadece Allah’a has kılmak ne demektir?

Kardeşlerim şimdi sizlere Allah’ı kulluk ve ibadette, rububiyette tek kılmanın, böyle iman etmenin zorunluluğunu açıklayacağım. Allah Teala şöyle buyuruyor:

 قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ * أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا أإله مَعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ * أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَاراً وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَاراً وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزاً أإله مَعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ * أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ أإله مَعَ اللَّهِ قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ * أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أإله مَعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ * أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أإله مَعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ  

[سورة النمل الآية: 59-64]

﴾ “De ki: “Hamdolsun Allah’a, selâm olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı daha hayırlı yoksa O’na koştukları ortaklar mı? Peki gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren kim? Biz o suyla, sizin bir tek ağacını bile bitiremeyeceğiniz güzel güzel bahçeler, bağlar yetiştirmekteyiz. Allah’tan başka ilah mı! Doğrusu onlar yoldan sapmış kimselerdir. Peki yeryüzünü yerleşmeye elverişli kılan, vadilerinden nehirler akıtan, yerde sarsılmaz dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? Doğrusu onların çoğu gerçeği bilmiyorlar. Peki darda kalan kendisine yalvardığı zaman imdadına yetişen, sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünün yöneticileri yapan kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz! Peki karaların ve denizlerin karanlıkları içinde yol bulmanızı sağlayan kim? Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? Allah, onların ortak koştuklarından çok yücedir, münezzehtir. Peki ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı (durmaksızın) tekrar eden kim? Size hem gökten hem yerden rızık veren kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız kesin delilinizi getirin bakalım!” ﴿

[ Neml Suresi: 59-64 ]

İmanın sadece alemlerin Rabbi olan Allah’a olmalıdır demek, onu kulluk konusunda tek kılmaktır.
Değerli kardeşlerim, ibadeti ve kulluğu Allah’a has kılmak, kesinkes, sarsılmaz bir imanla Allah’ın ortakları, yardımcıları, aracıları olmadığına inanmaktır. Direk Allah’a yönelmek, Allah ile kulları arasında aracılık eden her şeyi reddetmek her insanın hakkıdır. Rabbinle senin aranda bir perde yoktur. Yani varlık Allah Azze ve Celle ile bağ kurabilir, O’na dua edebilir, bağışlanma dileyebilir, O’na tövbe edebilir, O’na ulaşabilir.
Şu dakikalarda söylediğim şu, ikiye ayrılır. Önce Allah’ı tanımalısınız, O’nu hakkıyla tanıdığınızdan emin olduğunuzda O’na yönelmelisiniz. İman tasdik ve yönelmek değil midir? Küfürde ise inkar ve yüz çevirme yok mudur? O’nu tanımalısınız, O’na yönelmelisiniz, Allah’a yönelmenin gerekliliklerinden biri Allah’ı tanımaktır. Yönelmeyi barındırmayan bir tanımanın da bir kıymeti yoktur. Öyleyse İslam’da ilim bizzat bir hedef değildir. 

Önceki Derste Değindiklerimiz:

Bir önceki derste hatta önceki derslerde şunlardan bahsetmiştik:  İblis Allah’ın rablığını, izzetini, evrenin yaratıcısı olduğunu, ahiret gününü biliyor ve bunu kabul ediyordu. Ama bu bilme ve kabul onu Allah’a yönelmeye, ona kulluk etmeye, ihlaslı olmaya götürmüyordu. O yüzen hiçbir değeri yoktu. Tabi bu çok yaygın bir durum ve yaygın bir hastalıktır.

﴾ قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿

[ سورة المؤمنون الآية: 84-85 ]

﴾ “De ki: “Biliyorsanız söyleyin, bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?” “Allah’a” diyecekler. “O halde düşünmez misiniz?” de.” ﴿

[  Müminun Suresi: 84-85 ]

﴾ قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ * سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿

[سورة المؤمنون الآية: 86-87]

﴾ “Peki yedi göğün rabbi, yüce arşın rabbi kimdir?” diye sor. “Bunların rabbi Allah’tır” diyecekler. “O halde Allah’a saygınız yok mu?” de” ﴿

[ Müminun Suresi: 86-87 ]

 قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ  

[سورة المؤمنون الآية: 88-89]

﴾ “Biliyorsanız söyleyin, bütünüyle varlığın yönetimi elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?” de. “Hepsi Allah’a aittir” diyecekler. “O zaman nasıl olup da böyle büyülenmiş gibi davranıyorsunuz?” de.” ﴿

[ Müminun Suresi: 88-89 ]

Allah’a yönelmeksizin Allah’ın tüm kainatın yaratıcısı olduğuna, her şeyin O’nun kudretinde olduğuna, yüce sıfatlara ve güzel isimlere sahip olduğuna inanmanın hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü amelsiz ilimdense, cehalet daha iyidir. 

Allah’a kulluk neyi gerektirir?

Değerli kardeşlerim, Allah şahittir, biz insan hakkıyla iman ettiğinde tüm problemleri çözülür. Tüm ilgisi bir yöne olur. Kim bir derdi dert edinirse Allah onların hepsine yeter. Sen tek bir şey için çalış Allah sana her yönden yardım eder. Ey Adem oğlu, beni ararsan bulursun, beni bulursan her şeyi bulmuşsun demektir. Ama beni kaybedersen her şeyi kaybedersin. 
Allah’a kulluk bu evrenin O’ndan başka yaratıcısı olmadığına, rızkın, hayrın ve şerrin,  Allah’tan olduğuna, öldüren, yaşatan, her şeyin sahibi olan, izzet ve zillet veren, veren, alan, samed olan tek varlığın Allah olduğuna inanmayı gerektirir. Tüm musibetlerde sadece O’na sığınılır, hükmeden, bu evrendeki her şey üzerine hakim olan Allah Teala’dır. O’na kulluk etmenin anlamı şudur; Allah’a olan kulluğun her şeyin önüne geçmelidir, O’nun tüm sıfat ve isimlerine, fiillerine iman edip O’nu birlemelisin.

Var oluş sebebimiz nedir?

Değerli kardeşlerim, gerçek şu ki, Var oluş sebebimiz kulluk ve ibadettir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿

[ سورة الذاريات الآية: 56 ]

﴾ Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.﴿

[ Zariyat Suresi: 56 ]

İyi bir diploma almak için bir ülkeye gider ve tüm umutlarınızı bu diplomaya bağlarsınız. Onunla bir iş ve makam elde edersiniz. Bu iş ile de geçimini sağlarsınız. Evlenirsiniz, ev alırsınız, dünyalık tüm umudunuz bu diplomadır. İşte o diploma için o ülkeye gittiğinizde ne yapmanız gerekir. Çok dikkat edin, o ülkedeki en ufak bir hareketiniz o büyük hedefiniz ile bağlantılıdır. İşte mümin de dünyada böyledir. Her tavrı ve hareketi varlık sebebi ile bağlantılıdır. O varlık sebebi de kulluktur.

Burada dur:

Bazen Kuran ve sünnette çok büyük cümleler zikredilir. Derin bir anlayış olmadan çok fazla döner dolaşır ama aslında Allah’ın murat ettiği mana anlaşılmaz. Mesela, insan kulluğu, ibadeti sadece oruç, namaz, zekat ve hacdan ibaret zanneder. Hayır, ibadet önce Allah’ı tanımaktır. Sonra tüm emirlerini yerine getirmektir. Bir önceki derste bahsetmiştik. İtaat farzların, vaciplerin  yerine getirilmesidir. İyiliği emredip kötülükten sakındırmaktır. Allah’a davettir. İman bunları gerektirir. Öyleyse ibadeti dar bir anlama sığdırmak mümkün değildir. Onu geniş bir kapsamda anlamak gerekir. Öncelikle Allah’ı tanımalı, sonra ona itaat etmelisiniz. Bu itaatle birlikte sevgi de oluşacak ve artık Allah’a yaklaşmak ile mutlu olacaksınız.
Bu mutluluk bir meyvedir, güzellik meyvesidir. Marifet ise sebeptir. İtaat temeldir. Aslolan Allah’a itaat etmektir. Ama Allah’ı tanımadan itaat edilmez. O’na itaat ettiğinde de meyvesini elde edersin. Ve mutluluğun zirvesine ulaşırsın. Selamet ve saadet yeryüzündeki tüm varlıklar için iki esastır. Selameti, esenliği istemeyen insan yoktur. Dünya üzerinde esenlik içinde yaşamayı ve mutlu olmayı istemeyen hiçbir insan yoktur.
Derler ki: İbadet sevginin amacıdır. Sevginin en üst seviyesi ibadettir. Allah’a yaklaşmanın amacı ise ibadettir. Boyun eğmenin gayesi kulluk ve ibadettir.

Kulluk ve İbadetin tanımlarından biri:

İbadetin çeşitli tanımları vardır. Ben kapsamlı genel bir tanım zikretmek isterim: İbadet kalbî muhabbetle birleşmiş gönüllü itaattir. Temeli Allah’ı yakînen tanımaktır. İnsanı ebedi saadete götürür. Fakat bazıları ibadeti şöyle tanımlıyor: İbadet Allah’ın sevdiği, razı olduğu açık ve gizli söz, ve amellerin tamamıdır. 
Bir alim de şöyle diyor: İbadet Allah’ın emirlerine Rasulullah’ın sünnetini örnek alarak itaat etmektir.
Değerli kardeşlerim, İbadet kalptedir, dilde, tüm organlardadır. Kalpteki vakar, dilde ikrar ve amellerde tasdiktir. 
Dünyada her hareket şu dini hükümler arasındadır: Vacip, müstehap, haram, mekruh ve mübah. Uyandığın andan yatağına yatana kadar geçen sürede yaptığın her şey ya vaciptir, ya farzdır, ya müstehap, mübah, mekruh veya haramdır. Bizim vacplerimiz, müstehaplarımız, mübahlarımız, mekruhlarımız, haramlarımız vardır. Bunlar kalpte, dilde ve hareketlerdedir. Böyle kaç durum vardır: On beş…
Bazıları der ki: İbadet Allah’a emrettiklerine uymak, yasakladıklarını terk etmek suretiyle itaat etmektir. 
İşte dinin hakikati budur. Emredilenleri yapmak, yasaklananları terk etmek. Veli kimdir? Veli havada uçan, su üstünde yürüyen değildir. Gerçek veli helal ve haram arasında durup sana emredilen yerde durup yasaklanan yeri terk edendir.

﴾ وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولاً أَنِ اُعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ﴿

[ سورة النحل الآية: 36 ]

﴾ “Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun” diyen bir elçi gönderdik.” ﴿

[  (Nahl Suresi: 36) ]

İbadetin Gerektirdiği Şeyler:

İbadetin gerekliliklerinden biri Taguttan, sahte ilahlardan uzak durmaktır. Dünyada iki uç vardır.  Şöyle ki imanın karşısında küfür, tevhidin karşısında şirk, itaatin karşısında isyan durur. Rabbani insan vardır, bir de şeytani insan vardır. Hayırlı vardır, şerli vardır. Doğru yolda giden ve yoldan sapanlar vardır. İşte iki uç bunlardır. 
Şunu iyi bilmeliyiz ki o iki ucun bir tarafında durmazsak muhakkak diğer tarafındayız demektir.  Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ ﴿

[ سورة القصص الآية: 50 ]

﴾ Buna rağmen eğer sana uymazlarsa, bil ki onlar hevalarına uymaktadırlar. ﴿

[ Kasas Suresi: 50 ]

Üçüncü bir yol yoktur. Çok ayette ibadet emredilir ve şirk yasaklanır:

﴾ وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ ﴿

[ سورة النساء الآية: 36 ]

﴾ Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. ﴿

[ Nisa Suresi: 36 ]

Tagut Nedir?

İbadetin gerekliliklerinden biri taguttan sakınmaktır. Tagut şeytandır, seni isyana, günaha çağıran her hangi bir insandır, seni dini terk etmeye, haramları normalleştirmeye, yasaklanmış amelleri yakmaya davet eden herkestir. Allah’a itaat etmen yetmez, Allah’a ve şeytana itaati birlikte yaparsan asla iflah olmazsın. İbadet etmeli, kulluk etmeli ve aynı zamanda da sakınmalısın.
Ey Muaz, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Buyurdu ki: O2na kulluk etmeleri ve asla şirk koşmamalarıdır.

 قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً  

[ سورة الكهف الآية: 110 ]

﴾ “De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” ﴿

[ Kehf Suresi: 110 ]

Şu örneğin ardından…

Özet olarak: Allah Subhanehu ve Teala varlığı kendine ibadetle şereflendirmiş, onları en üst seviyeye çıkarmıştır. Bunu emirlerine uymaları ve yasaklarından sakınmaları için yapmıştır. Bu yüzden kulluk ve ibadet yeryüzündeki en üstün soy ve makamdır.
Mesela; eğitimde aşama tamamlama belgesi olur. Bu en düşük sertifikadır. Bir hazırlık sertifikasıdır. Bir de ilmi ve edebi bir lise diploması vardır ilmi diploma daha önemlidir. Sonra lisans diploması olur, genel ve özel sertifika olur. Ondan sona yüksek lisans gelir sonra doktora… Devlet doktorası… Sonra ne olur? Nobel ödülü… Bazı ülkelerde çok seçkin ödüller vardır. Bir çok ülkede çok yüksek diplomalar var. Biz kulluk hiyerarşisinde, insanın sınıflandırılması konusunda zirvedeyiz. Allah’a kul olmaktan daha üstün bir makam olamaz. 

Bunun delili ise Kuran’ı Kerim’in şu ayetleridir:

﴾ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 1 ]

﴾ kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. ﴿

[ İsra Suresi: 1 ]

O (s.a.v.) varlıkların efendisidir, hakkın sevgilisidir, ademoğlunun efendisidir. O, Allah’ın ömrüne yemin ettiğidir. 

﴾ لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿

[ سورة الحجر الآية: 72  ]

﴾ (Ey resulüm!) Hayatına yemin olsun ki onlar, sarhoş (sersem) halleriyle saçmalayıp duruyorlardı. ﴿

[  Hicr Suresi: 72 ]

Allah Resulüne kulum diye hitap ediyor:

﴾ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ ﴿

[1  سورة الإسراء الآية: ]

﴾ kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.﴿

[ İsra Suresi: 1 ]

﴾ وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ ﴿

[ سورة الجن الآية:19 ]

﴾ Allah’ın kulu O’na ibadet etmek üzere kalktığında ﴿

[ Cin Suresi:19 ]

﴾ فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى ﴿

[ سورة النجم الآية: 10 ]

﴾ Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. ﴿

[  Necm Suresi: 10 ]

Sidre-i müntehada iken;

﴾ وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا ﴿

[ سورة البقرة الآية: 23 ]

﴾ Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, ﴿

[  Bakara Suresi: 23 ]

Öyleyse, Allah’a kulluk en yüksek makamdır. Nasıl ki modern tarihte bir kutup var, nasıl ki dünyadaki en yüksek mertebe en büyük devletin başkanlığını elinde bulunduran kişide oluyor… Bu dünyadaki en yüksek mertebedir. İşte öyle insanın aslında kazanacağı en yüksek mevki Allah’a kul olmaktır. 

Allah katında en yüksek makamın Allah’a kul olmak olduğu ile ilgili sünnetten deliller:

Değerli kardeşlerim, Allah’a kulluğun nispetinde cennetteki makamın da yükselir. Dediğimiz gibi, üzerine ışıklar saçılır. Arzular ise insanı en aşağılara indirir. Cebrail (a.s.) Efendimiz’e geldiğinde, kral mı olmayı, kul mu olmayı seçersin diye sorduğunda Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ben kul olmayı isterim” buyurdu.
İbn Hibban Sahih’inde Ebu Hureyre’den şöyle naklediyor:

 جلس جبريل إلى النبي صلى الله عليه وسلم، فنظر على السماء، فإذا ملك ينزل, فقال له جبريل: هذا الملك ما نزل منذ خلق قبل ساعة، فلما نزل, قال: يا محمد! أرسلني إليك ربك؛ أملكاً أجعلك أم عبداً رسولاً؟ فقال له جبريل: تواضع لربك يا محمد, فقال عليه الصلاة والسلام: لا بل عبداً ورسولاً  

(( “Cebrail (a.s.) peygamber efendimizin yanına oturdu. Göğe baktı, melek iniyordu. Cebrail (a.s.) şöyle dedi: Bu melek indi ve sordu: “Ey Muhammed Rabbin beni sana gönderdi. Seni bir kral peygamber mi yapayım, yoksa kul mu? Cebrail Efendimize “Rabbine karşı mütevazi ol Ey Muhammed” dedi. Efendimiz (s.a.v.) de “Beni kul bir peygamber yap” buyurdular.”  ))

Sen kul olduğunda en yüce makama erişmişsin demektir.

Allah insanın şanını ne zaman yüceltir:

Değerli kardeşlerim, Allah’a boyun eğen, kapı eşiğine alnını dayayan, isteyen, kendini alçaltan, kapısında bekleyen hiçbir insan yoktur ki Allah onu izzeti kılıp şanını yüceltmesin. Kral ez-Zahir Baybars diyor ki: Büyük alim İzz b. Abdusselam ölene kadar krallığım istikrarlı bir şekilde devam etti. Allah kulluğunuz nispetinde sizi yüceltir. Ben dedikçe, ben yaptım, ben terk ettim dedikçe, Allah’ı unuttukça, evhamlarınızı büyük işlerinize şahit tuttukça helak yolunda ilerlersiniz.
Ey Muhammed, Ne istiyorsun,kul peygamber mi, kral peygamber mi? Buyuruyor ki:

(( بل نبياً عبداً، أجوع يوماً فأذكره، وأشبع يوماً فأشكره ))

(( Kul peygamber olmayı isterim, acıkayım Allah’ı hatırlayayım, doyayım şükredeyim.))

Allah ile iletişimi olmayan mümin yoktur. Bazen rabbi ile konuşur, bazen O’na boyun eğer, bazen tövbesini duyurur. Bu münacattır. Bu boyun eğiştir. Bu kendini küçültmektir. Bu Allah Azze ve Celle’ye kulluktur. Tatarların karşısına dikilip Allah’a secde eden Nureddin eş-Şehid şöyle diyordu: Ya Rabbi, Nureddin kim ki sen ona yardım edeceksin? Sen dinine yardım et, ben hiçbir şeyim, ben şöyle şöyleyim, sen dinine yardım et”
Sen Allah’a ne kadar boyun eğersen O da senin şanını o derece yüceltir. Gücünü arttırır, seni izzetli kılar, düşmanlarını kahreder. Ama sen ben dedikçe seni hayal kırıklığına uğratır.

Burada Dur:

Mütenebbi kendini şöyle söyleyerek övüyor:

Sözlerimi sağırlar bile işitti, edebiyatıma kör bakan benim 

Varlıklar uyanır ve münakaşa ederler ben ise derin bir uykudayım

 Ta ki bir sarraf gelir de kendisine cehaleti uzatan cahil ve sağır güler. 

O Halep ile Basra arasında yürüyordu ki düşmanları karşısına çıktı, o da kaçtı.
Bu edebiyatına kör bakmaktı. Şöyle dedi:

Kılıç, kağıt, kalem, ip, gece ve çöl beni bilir.

Kölesi ona dedi ki: Bu beyitleri sen söylemedin mi? Dedi ki: Sen beni öldürdün, Allah da seni öldürecek. Döndü ve öldürdü. “Allah” dersen Allah sana yardım eder. Ama “ben” dersen seni bırakır.
Nerdeyse bunlar tecrübedir diyeceğim. Bedir, Huneyn, o sahabeler. Bedir’de Allah’a sığındılar Allah onlara yardım etti. Ama Huneyn’de “biz bu azınlığa yenilmeyiz” dediler Allah onları bıraktı. 

Helake Götürenler:

Özetin özeti: “Ben” dersen Allah seni terk eder. “Ben filanın oğluyum”, “ben doktora yapıyorum” dersen Allah seni bırakır. Ben… Bir çok örneği var. Firavun ne demişti:

﴾ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ ﴿

[ سورة الزخرف الآية: 51 ]

﴾ Mısır’ın hakimi ben değil miyim? ﴿

[ Zuhruf Suresi: 51 ]

Allah onu helak etti. Karun ne demişti:

﴾ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِنْدِي ﴿

[ سورة القصص الآية: 78 ]

﴾ Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir ﴿

[  Kasas Suresi: 78 ]

Allah Belkıs kavmini helak etti:

﴾ نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ ﴿

[ سورة النمل الآية: 33 ]

﴾  Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. ﴿

[  Neml Suresi: 33 ]

Allah onları terk etti. Şeytan da şöyle dedi: 

﴾ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ ﴿

[ سورة الأعراف الآية: 12 ]

﴾ Ben senden daha hayırlıyım. ﴿

[ Araf Suresi: 12 ]

Allah Azze Celle onu da helak etti. İnsanı helak eden dört kelime: Ben, biz, benim, bana ait… İnsan Allah’a karşı kendini yüceltmezse, O’na boyun eğerse, tövbe ederse, kapısını çalarsa, O’na itaat ederse Allah da onu izzetli kılar.
Kardeşlerim, Allah sizi yüceltirse e azılı düşmanlarınızı bile sizin hizmetinize verir. Ama Allah biz kulunu zelil ederse en yakınları bile ona düşman olur.

Rasulullah (s.a.v.)’in Duası:

Kardeşlerim, Rasulullah (s.a.v.)’in dualarından biri şöyledir. İman Ahmed b. Hanbel sahih bir senetle Abdullah’tan şöyle naklediyor:

 قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا أَصَابَ أَحَدًا قَطُّ هَمٌّ وَلَا حَزَنٌ فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنِّي عَبْدُكَ, وَابْنُ عَبْدِكَ, وَابْنُ أَمَتِكَ, نَاصِيَتِي بِيَدِكَ, مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ, عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ, أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ, سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ, أَوْ أَنْزَلْتَهُ فِي كِتَابِكَ, أو علمته أحداً من خلقك, أَوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ, أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْآنَ رَبِيعَ قَلْبِي, وَنُورَ صَدْرِي, وَجِلَاءَ حُزْنِي, وَذَهَابَ هَمِّي, إِلَّا أَذْهَبَ اللَّهُ هَمَّهُ, وَأَبْدَلَهُ مَكَانَ حزنه فَرَجًا, قَالوا: يا رسول الله! ينبغي لنا أن نتعلم هؤلاء الكلمات؟ قال: أجل ينبغي لمن سمعهن أن يتعلمهن 

[  أخرجه الطبراني في المعجم الكبير, والبزار في مسنده, والإمام أحمد في مسنده  ]

(( Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ““Bir kul kendisine isabet eden herhangi bir hüzün veya keder nedeniyle şu duayı okumasın ki, muhakkak Allah onun hüzün ve kederini giderip bunun yerine ona sevinç vermesin: Allah’ım! Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. perçemim senin elindedir. Hakkımda senin hükmün geçerlidir. Senin benim hakkımdaki takdirin adalettir. Kendini isimlendirdiğin, kitabında indirdiğin, kullarından birisine öğrettiğin veya katındaki gayp ilminde kendine has kıldığın Sana ait her isimle; Kur’an’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru, hüznümün ve kederimin gidericisi kılmanı istiyorum.” Bunun üzerine sahabe: Ey Allah’ın Rasulü! Bu duayı öğrenmemiz gerekmez mi? diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Elbette bu sözleri işitenin onları öğrenmesi gerekir” buyurdu.” ))

[ Taberani Mucem’de, Bezzar Müsned’inde, Ahmed b. Hanbel Müsned’inde nakletmiştir ]

Bu dua Allah’a kulluğun son noktasıdır.

Kullar anlamındaki “İbad” ve “Abîd” kelimeleri arasındaki fark

Şu sahih kutsi hadis çok önemli: Müslim’in sahihinde er alan bu hadis Ebu Zer tarafından Rasulullah (s.a.v.)’den naklediliyor. Şöyle ki, Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

(( يَا عِبَادِي, إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي, وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا ))

(( Ey kullarım, ben zulmü kendime haram kıldım, sizin aranızda da zulmü haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz. ))

İnsan için Allah’ın zatına nispet edilmekten daha büyük bir şeref yoktur. Ey kullarım! Ama abid ve ibad kelimeleri arasında büyük bir fark vardır. Abid kahır kulları için kullanılan bir çoğul kelime iken, ibad şükür kulları için kullanılır. Her insan Allah’ın kahrına uğrayabilir, kalbinin atışları ile, kanının akışı ile, hareketleri ile kahra mazhar olabilir. İnsan bir anda hareket kabiliyetini kaybeder, bazen hafızasını kaybeder, bazen kalp atışları durur. Denir ki: Kalp krizi geçirdi. Her insan yenilir. Bu insan eğer dinsiz ve ateist ise o zaman onun kulluğu için abid kelimesi kullanılır:

﴾ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ ﴿

[ سورة فصلت الآية: 46 ]

﴾ Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir. ﴿

[ Fussilet Suresi: 46 ]

Ama bu kul eğer Allah’ı tanıyan, O’na yönelen bir kulsa o zaman ibad kelimesi kullanılır:

﴾ قُلْ يَا عِبَادِيَ ﴿

[ سورة الزمر الآية: 53 ]

﴾ De ki Ey kullarım ﴿

[  Zümer Suresi: 53 ]

Allah bu söz ile kendine neyi isnat eder:

“Ey kullarım, ben zulmü kendime haram kıldım, sizin aranızda da zulmü haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz.”
Yüce ilah, evrenin yaratıcısı, her şeyin kudretinde olduğu, kimsenin kendisini sorgulayamadığı ki - O yaptıklarından sorgulanamayandır.- diyor ki:
“Ey kullarım, ben zulmü kendime haram kıldım, sizin aranızda da zulmü haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz.”
Küçük bir şeyde, dünyadaki süper gücün danışmanı, dünya lideri diyor ki: Kim bizi verdiğimiz sözleri yerine getirmeye zorlayabilir?
Yüce ilahımız ise kendini istikamete adıyor:

﴾ إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ﴿

[ سورة هود الآية: 56 ]

﴾ Kuşkusuz Rabb'im dosdoğru bir yol üzerindedir. ﴿

[  Hud Suresi: 56 ]

Yüce Rabbimiz kendine istikamet isnat ediyor. Güçlü insanın uçakları olur, nükleer silahları olur. Der ki: Kim beni sözümde durmaya zorlayabilir.
İnsan çamura düştüğünde tarihin çöplüğüne girer ama ayağa kalkarsa tarihe geçer.

İnsan neye muhtaçtır?

قَالَ-: يَا عِبَادِي, إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي, وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا, يَا عِبَادِي, كُلُّكُمْ ضَالٌّ إلا مَنْ هَدَيْتُهُ فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ.
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz. Kullarım! Benim hidayet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.”
Yani biz Allah Azze ve Celle’nin hidayetine muhtacız.
Değerli kardeşlerim, Çok önemli bir hakikat var: İnsanın gözü, incelediğimizde görürüz ki gözün görme dereceleri vardır. Kişiye mesela satır sonunda bazı harfler gösterirler. Doğruyu bilirse en yüksek puanı 12/10 alır. Şimdi kişi en yüksek seviyede en keskin görüşe bile sahip olsa ama ortamda ışık yoksa bu görüşün ne kıymeti vardır? Sıfır, Kapkaranlık bir odaya gözleri gören ve görmeyen iki kişiyi koyun. İkisi de orada eşit değil midir? Yani ışık olmadan gözün hiçbir değeri yoktur. Işık insanla diğer her şey arasında aracıdır. Buna mukabil aklın da vahiy olmadan hiçbir değeri yoktur.  
Batı dünyasının sorunu mutsuzluktur. Bazı ülkelerde diyorlar ki: Yakında otuz milyon insan AIDS’e yakalanacak.  Mutsuzluk zinciri kuvvetleniyor. Hüsran üzerine hüsran, çünkü insan aklını vahiyden uzak tutuyor. Öyleyse;

﴾ إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ * فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ * ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ * ثُمَّ نَظَرَ * ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ ﴿

[ سورة المدثر الآية: 18-22 ]

﴾ O, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. ﴿

[ Müddesir 18-22 ]

İnsan aklını vahiyden bağımsız olarak kullanırsa etrafında hep mutsuzlukları bulur.
قَالَ-: يَا عِبَادِي, إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي, وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا, يَا عِبَادِي, كُلُّكُمْ ضَالٌّ إلا مَنْ هَدَيْتُهُ فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ.
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz. Kullarım! Benim hidayet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.”
Yani biz Allah Azze ve Celle’nin hidayetine muhtacız.
يَا عِبَادِي, كُلُّكُمْ جَائِعٌ إِلَّا مَنْ أَطْعَمْتُهُ فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ.
“Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.”
Yağmur yağmazsa bitkiler yetişmez, hayvanlar ölür, insan ölür. Kuraklık sebebiyle kıtlık yaşayan ülkeler var. Bolca yağmur yağdığında bu Allah’ın bize ikramı olur. Yeryüzünü gelişmiş, verimli olarak bulursun.

Bu hadis kulluğum tam anlamıyla özetleyen bir hadistir:

 يَا عِبَادِي, كُلُّكُمْ عَارٍ إِلَّا مَنْ كَسَوْتُهُ فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ, يَا عِبَادِي, إِنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَأَنَا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا, فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ, يَا عِبَادِي, إِنَّكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضَرِّي فَتَضُرُّونِي, وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي, يَا عِبَادِي, لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ, كَانُوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ, مَا زَادَ ذَلِكَ فِي مُلْكِي شَيْئًا, يَا عِبَادِي, لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ, كَانُوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ, مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي شَيْئًا, يَا عِبَادِي, لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ, قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ فَسَأَلُونِي, فَأَعْطَيْتُ كُلَّ إِنْسَانٍ مَسْأَلَتَهُ, مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إِلَّا كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إِذَا أُدْخِلَ الْبَحْرَ, يَا عِبَادِي, إِنَّمَا هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ, ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إِيَّاهَا, فَمَنْ وَجَدَ خَيْرًا فَلْيَحْمَدْ اللَّهَ, وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ, فَلَا يَلُومَنَّ إِلَّا نَفْسَهُ  

[ أخرجه مسلم في الصحيح ]

(( Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim. Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım. Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz. Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz. Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez. Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.) Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın. ))

[  Müslim, Sahih ]

Bu hadis kulluğu tamamıyla özetler. Bizler Allah’ın hidayetine, rızkına, bizi giydirmesine, itaatine muhtacız. O (c.c.) bize zulmetmez, inansak da inkar da etsek onun nimetleri bize yeter.

Şirkin Renkleri:

1. Allah’ın Yeryüzüne fiilen hükmettiğine inanmamak:

Değerli kardeşlerim, şirk renk renk, çeşit çeşittir. Onlardan biri Allah’ın Yeryüzüne fiilen hükmettiğine inanmamaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

﴾ وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ ﴿

[سورة الزخرف الآية: 84]

﴾ O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. ﴿

[ Zuhruf Suresi: 84 ]

2. Allah’a ortaklar koşmak, onları Allah’ı sever gibi sevmek:

Allah’a ortaklar koşmak, onları Allah’ı sever gibi sevmek de bir şirktir. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

﴾ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبّاً لِلَّهِ ﴿

[ سورة البقرة الآية: 165 ]

﴾ İnsanlardan, Allah'ın yanı sıra başka varlıkları O'na denk tutan ve onları Allah'ı sevdiği gibi sevenler vardır. İman edenlerin Allah'ı sevmeleri ise her türlü sevgiden daha üstündür. ﴿

[  Bakara Suresi: 165 ]

3. Allah’tan başkasından itibar istemek:

Allah’tan başkasından itibar istemek de şirkin çeşitlerinden biridir:

﴾ وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزّاً * كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدّاً ﴿

[سورة مريم الآية: 81-82]

﴾ Onlar kendilerine bir itibar ve güç vesilesi olsun diye Allah’tan başka tanrılar edindiler. Hayır, hayır! O putlar onların ibadetini tanımayacaklar ve kendilerine hasım olacaklar. ﴿

[ Meryem Suresi: 81-82 ]

Çağdaş tarihimizde kaç tane kavim Allah’tan başkasına bel bağlamış ama sonra o bel bağladıkları onları sırtından bıçaklamıştır. Tarih elimizde.

﴾ وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزّاً * كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدّاً ﴿

[ سورة مريم الآية: 81-82 ]

﴾ Onlar kendilerine bir itibar ve güç vesilesi olsun diye Allah’tan başka tanrılar edindiler. Hayır, hayır! O putlar onların ibadetini tanımayacaklar ve kendilerine hasım olacaklar  ﴿

[ Meryem Suresi: 81-82 ]

4. Allah’tan başkasından yardım istemek:

Yine Allah’tan başkasında yardım dilenmek de bir şirktir.

﴾ وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ * لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ ﴿ 

[سورة يس الآية: 74-75]

﴾ Onlar, Allah'ın yanı sıra, kendilerinden yardım umdukları ilahlar edindiler. Oysa bu ilahlar onlara yardım etmeye güç yetiremezler. Ne var ki kendileri onlar için hazır askerlerdir. ﴿

[ Yasin Suresi: 74-75 ]

5. Allah’a ortak koşulan insanlar anıldığı zaman mutlu olmak:

Allah’a ortak koşulan insanlar anıldığı zaman mutlu olmak da Allah’a şirk koşmaktır. 

 وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ  

[ سورة الزمر الآية: 45 ]

﴾ Allah, "tek başına" anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalpleri burkulur. O'nun yanı sıra başkası anıldığı zaman sevinip mutluluk duyarlar. ﴿

[  Zümer Suresi: 45 ]

İnsanları sevindiren olaylar hakkında dünyevi bir açıklama gelir bir de tevhidi bir açıklama gelir. Zararı yine Müslümanlara döner, yine müslümanlar acı çeker.

6. Rabbimizin adı anıldığında nefret duyguları beslemek

Rabbimizin adı anıldığında nefret duyguları beslemek bir şirk türüdür. Kuran’ı Kerim’de şöyle zikredilir:

﴾ وَلَّوْا عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُوراً ﴿

[سورة الإسراء الآية: 46]

﴾ Sen, Kur'an'da Rabb'inin tekliğini andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp kaçarlar. ﴿

[ İsra Suresi: 46 ]

7. Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram saymak:

Diğer bir şirk çeşidi Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram saymaktır. Yani kendini helal ve haram kılmaya yetkin görmektir.

 وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيباً فَقَالُوا هَذَا لِلَّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَذَا لِشُرَكَائِنَا فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَائِهِمْ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ 

[ سورة الأنعام الآية: 136 ]

﴾ Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca, “Bu Allah’a, bu da ortaklarımıza (putlara)” dediler. Ortakları için ayrılan Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar! ﴿

[  Enam Suresi: 136 ]

Yani kişi helal ve haram kılmaya yetkin olduğunu düşünür, Allah’a ortaklar edinir, onları Allah’ı sever gibi sever, Allah’tan başkasından itibar ve güç ister, yardım dilenir. Allah’a ortak koşulan kişilerin adı anıldığında mutu olur ama Allah’ın adı anıldığında olmaz, helali haramı belirlemeye kalkar. Bunların hepsi Allah’a şirk koşmanın farklı türleridir.

Tevhidin karşılığı olan şirkin başlıca nedenleri nelerdir?

1. Akla uymak veya vahiy ile alakası olmayan görüşlere tabi olmak ya da heva ve heveslere uymak:

Değerli kardeşlerim, tevhidin karşılığı olan şirkin başlıca nedenleri nelerdir?
Öncelikle akla uymak veya vahiy ile alakası olmayan görüşlere tabi olmak ya da heva ve heveslere uymak, bunların üçü de afettir. Aklı sevmek, aklı her şey için bir danışma mercii saymak:

﴾ إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ * فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ ﴿

[ سورة المدثر الآية: 18-19 ]

﴾ O, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! ﴿

[ Müddesir 18-19 ]

Akıl vahyi örter, gizler. Bu çok büyük bir şeydir. Fakat ışık olmadan gözün hiçbir kıymeti yoktur. Tıpkı vahiy olmadan aklın kıymetinin olmaması gibi… Işık göz için neyse vahiy de akıl için odur. Vahiysiz bir akıl yoldan çıkar, sapıtır. Dünya çatışmalar, savaşlar, yıkımlar, sefalet, rezalet ve ahlaksızlık içinde, neden? Çünkü insan aklı vahiyden yoksun. Neredeyse şöyle söyleyebiliriz: İnsanlığın yaşadığı tüm sorunların sebebi vahiyden yoksun akıldır. İslam’ın getirdiği ilerleme ve hayırlı her şey vahyin yönettiği akıldan ibarettir. Sen bir müslüman olarak vahyin yönettiği bir akla sahipsin. Kafir ise vahiy yoksunu bir akla sahip. Bu yüzden Allah’a inanan mümin’e hikmet verilir:

﴾ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْراً كَثِيراً ﴿

[ سورة البقرة الآية: 269 ]

﴾ Kime hikmet verilmişse ona pek büyük bir hayır verilmiş demektir. ﴿

[  Bakara Suresi: 269 ]

Kafir, Allah’ın onu terk etmesi aslında onun için en büyük cezadır. O ahmaklık üstüne ahmaklık yapar, aklının her şey olduğuna inanır ve tüm sorunlarını onunla çözmeye çalışır. Ama vahiyden kendini uzak tutar. İşte bu şirkin en büyük sebebidir. Kendi görüşünün vahiy ile uymadığını düşünür, bu da en büyük şirk sebeplerinden biridir. Heva ve hevesleri ona hakim olur, şirke düşer. Görüşler, akıllar, hevesler, işte insanı helake götüren şirk sebepleri…

﴾ إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ ﴿

[ سورة النساء الآية: 48 ]

﴾ Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz ﴿

[  Nisa Suresi: 48 ]

2. Arzuların peşinden gitmek ve içgüdülere boyun eğmek:

Şirkin diğer bir sebebi arzuların peşinden gitmek ve içgüdülere boyun eğmektir. Kişinin ya aklında bir sapkınlık vardır ya da arzularında bir sapma vardır.

﴾ فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى ﴿

[ سورة طه الآية: 123 ]

﴾ kim yol göstericime uyarsa; işte o sapkınlığa düşmez ve mutsuz olmaz. ﴿

[ Taha Suresi: 123 ]

Aklı yoldan sapmak, ruhu da bedbaht olmaz.

Önceki ders ile bugünün dersi arasındaki uyuma bakın.

Kardeşlerim, Geçen ders ve şimdiki dersimiz birbirlerini tamamlıyor. Geçen dersimizde Allah’ın kim olduğunu anlatmıştık. Allah her şeyi yaratan, var eden, üzerinde tasarruf hakkı olan, güzel isim ve sıfatlara sahip olandır demiştik.

﴾ قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَنَ أَيّاً مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 110 ]

﴾ De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur. ﴿

[  İsra Suresi: 110 ]

Öncki ders konumuz: Allah kimdir? Şimdiki konumuz: Bu yüce ilaha karşı görevimiz nedir? O’na kulluk eder ve O2nu birleriz. Geçen derste, alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Şu anki dersimiz; Allah’tan başka ilah yoktur. O’ndan başka hakkı ile kulluk edilecek bir varlık yoktur. Bu kelime-i tevhiddir. İslam’ın ilk kelimesidir. Kulluk ve ibadeti sadece Allah’a has kılmak, sadece O2na kulluk etmek, Rasulu vasıtasıyla öğrettiği muradını gerçekleştirmek, Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun resulüdür. Bu Allah’a kulluğun ilk cümlesidir. “İlah Allah’tır” değil, olumsuzluk cümlesi, “Allah’tan başka kulluk edilecek ilah yoktur.” İkinci cümleyi ise Rasulullah (s.a.v.) vasıtası ile biliriz.

Gün Sonu:

Allah’tan ilmimizi arttırması ve bu ilimden faydalanmayı dileriz. Bu dersler İslam’ın en önemli dersleridir, akaid dersleri. Akidemiz doğru olursa, amelimiz de doğru olur. Ama inancımız yanlışsa amelimiz de yanlış olacaktır. Tekrar edelim; İnanç, akide mizandır. Dini terimler ağırlıklardır. Bu mizanda hata olmaz. Ağırlıklarda hata tekrarlanmaz. Ama en tehlikeli şey mizanda hata olmasıdır. Çünkü o inançtır. Basiretsiz insanların çoğu Allah’ın tek başına tasarruf sahibi olamayacağını düşünür. Allah’a ortaklar koşar. Bu yüzden ondan bundan korkar, parçalanır. Ama Tevhid inancı olsaydı tüm dertleri biterdi. Kullar tevhidden daha efdal bir şey öğrenmemiştir. “Allah’tan başka ilah yoktur.” Dediğimizde Allah’tan başka kulluk edilecek bir varlık olmadığını söyleriz. Sen Allah’ı tanırsın, bu tanımanın gerekliliklerinden biri O’na kulluk etmektir. İnsan neredeyse susuzluktan ölecekken bir su kaynağı olduğunu öğrense bir dakika durur mu? İmkansız… Sen biliyorsun, tanıyorsun, bunun gerekliliği hakikate doğru yönelmendir. Bugünün dersi: Marifetin gereklilikleri. Hemen kaynağa intikal edip suya doymak. Bugünün dersi ibadet ve kulluktu, geçen dersimizde ise alemlerin Rabbini tanımaktan bahsetmiştik.

Mevcut Diller

Resmi Gizle